6 Temmuz 2014 Pazar

İslamofobi ve Cinsiyetçilik: Ahmet Nesin vakası



 

06 Mayıs 2014 tarihinde CinsoMedya.org sitesinde yayınlanmıştır.         

Merhabalar. Adım Alper. Bir süredir okumakta olduğunuz bu blogu iki kadın bir erkek editörden oluşan ekibimizle yazıyoruz ve anaakım medyadaki cinsiyetçi söylem ve hikayeleri ifşa etmeye çalışıyoruz. Blog yazarları olarak İslamofobi denen şeyle de özel bir derdimiz var. Yazmak istiyorduk ne zamandır. Bugüne kadar taradığımız ve bize iletilen haberlerde bu kadar açıktan denk gelmemişiz belli ki.  Ama ne yaparsınız, kısmet bugüneymiş.
Bilebileceğiniz üzere yazar Ahmet Nesin kişisel blogunda 1 Mayıs’daki polis şiddetini AKP’li bakanların eşlerinin başörtülü olmasına bağlayan ve “Kocadan Örtünenler ve 1 Mayıs…” başlıklı bir yazı yazdı.  Kendilerinden haz etmemek için yeterince nedenimiz olan ODA TV de bunun üzerine iştahla atlamış ve yazıyı sitelerine aynen koymuş. “Kadının kapanma özgürlüğünü savunanlar bu yazıyı okusunlar” diye de başlık atmışlar.
1 Mayıs’taki polis şiddeti sorunu ve hükümet üyelerinin eşlerinin örtünme pratikleri arasında sürreel bir kolerasyon olsa gerek.
Yazıda şu şekil bir ton tutturmuş Ahmet Nesin:
 “[...] Analizime göre ilk sırayı Hayrünnisa Gül aldı. Çünkü Hayrünnisa Gül örtülü olduğu için üniversiteye gidemeyip Türkiye aleyhinde AİHM’de dava açan kişidir. Oysa Hayrünnisa Gül o kadar özgürlük düşkünüdür ki, bugünlerde şaşkınlık içerisinde izlediğimiz gibi, bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimi için Recep Tayyip Erdoğan’a karşı daha demokrat olduğu söylenen kişi tarafından 14 yaşında ailesinden istenmiştir. İşte o an Hayrünnisa Gül’ün özgürlüğü bitmiş, aile erkeklerinin sözünü dinlemek zorunda kaldığından 15 yaşında evlendirilip, kocası tarafından liseden alınıp, başı kapatılmıştır. İşte bu Hayrünnisa Gül erkeğin dediğini yapıp sonra da kadının kapanma özgürlüğünün savunucusu olmuştur.”
Öncelikle 1 Mayıs’ın coşkulu geçmesi gibi bir derdi olan birinin sınıfsal bakış açısına sahip olmasını beklemek hakkımız sanırım.  Aralarındaki tek ortak nokta dindar ve başörtülü olmak olan Cumhurbaşkanı’nın eşi ve AKP’nin tabanındaki milyonlarca yoksul kadını aynı ipte hizaya çekmek, bana sorarsanız oldukça sınıf körü bir yaklaşım. Nasıl diyorsunuz… lümpence.
Ayrıca diyelim ki aralarında hiçbir sınıfsal fark yok, biri elma biri armut değil, Hayrünnisa Gül özelinde başörtülü kadınları “erkeğin dediğini yapıp sonra da kadının kapanma özgürlüğünün savuncusu olmakla” güya çelişkili olmakla itham eden dil kiminle mücadele ediyor, kiminle alay ediyor? Baskıyla mı? Yoksa baskı altında olduğunu söylediği kadınlarla mı? Nasıl diyorsunuz… dangalakça değil mi bu?
Ahmet Nesin analizine Emine Erdoğan ile devam etmiş, “15 yaşında ağabeyi kapanmasını istiyor, kendi söylediğine göre bundan dolayı intiharı dahi düşünüyor ama sonuçta erkek erki onun da kapanmasına neden oluyor” demiş.
15 yaşında bir genç kadını, herhangi bir yaştaki bir kadını, intiharı düşünmeye sevk edecek kadar veya daha azı baskıyla, herhangi bir şey yapmaya zorlayacak ağabey erkeklere HÖT dememiz gerektiği konusunda mutabık olmayan var mı, zaten yok. Ama Ahmet Nesin’in derdi burada elbette bu değil. O, yaşadıkları süreçlerden bağımsız, kadınların günün sonunda örtünmüş olup olmadıklarıyla ilgileniyor, “bakın aslında hepsi böyle” demeye getiriyor. O halde şunun adını koyalım. İstediğiniz kadar çizmeye çalıştığınız tabloyu “erkek erki”, “erkeğin dediğini yapmak” gibi sözlerle süsleyin, bu yaptığınız düpedüz cinsiyetçilik.    
 
Şöyle diyor Ahmet Nesin kısaca: ailesindeki erkeklerin zoruyla mı takmış, yoksa kendi iradesiyle mi takmış buna bakmam, kadının beyanına bakmam, sonuç olarak takıp takmamış olmasına bakarak burada bir baskı olup olmadığına karar veririm.  Bir kadının zorla ve şiddet tehdidiyle herhangi bir davranışa zorlanması ile herhangi bir davranışı kendi iradesiyle yapmayı tercih etmesi arasındaki fark Ahmet Nesin gibiler için belli ki önemsiz. Ama cinsiyetçi bir dünyada yaşayan üç buçuk milyar kadın için oldukça hayati bir mesele. Kadının iradesi denen şey sizin için önemsiz olabilir, ama bugün başörtüsü hakkı, yarın kürtaj hakkı, öbür gün tacize karşı “hayır hayır demektir” mücadelesi ve daha birçok gündelik toplumsal cinsiyet meselesinde kadınların tekrar tekrar erkeklerin yüzüne bağırmak zorunda kaldıkları bir varkalım meselesi bu, benim iradem diyebilmek. 
Sevgili modernci erkekler, dindar kadınlara zihinsel engelli muamelesi yaparak kadınların kurtuluşuna katkıda bulunacağınıza gerçekten inanıyor musunuz? Kadınların başörtüsünün bir “kadının iradesi ne yönde” sorunu olmadığını iddia ederek, “kadının rızası” / “kadının iradesi” kavramlarını tehlikeli bir biçimde önemsizleştirmiş ve dolayısıyla cinsiyetçiliği yeniden üretmiş oluyorsunuz.
İslamofobik erkekler kendi cinsiyetçiliklerini istedikleri kadar bir kadın özgürleştirmesi hikayesi arkasına saklamaya çalışsınlar, günün sonunda kadınlara kendilerini yetersiz ve insan-altı hissetmeleri  telkininde bulunmaktan ve muhafazakar erkek meslektaşlarının yaptıkları gibi kadınları düzenli bir suçluluk duygusu ile denetim altında tutmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Cinsiyetçilikle mücadele değil bu, aksine cinsiyetçiliğin modern Batılı kompartmanına tünemek sadece.  Modernci cinsiyetçi erkekler muhafazakar cinsiyetçilerden olmadıkları için bizden bir alkış bekliyorlarsa bir an önce gerçeklik ayarlarını gözden geçirmeliler. Zira dindar kadınların zerre umrunda değilsiniz ve cinsiyetçi dilinizle kimseyi özgürleştirmeye hizmet etmiyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder