16 Ağustos 2016 Salı

yarılma









kadınlar cinsiyetçi küfür ettiğinde...


















13 Ağustos 2016 Cumartesi

Entelektüel Erkeklerin Cinselliğe Dair Vazgeçmesi Gereken Tavırlar - 1


 Bülent Somay’ın Cinsellik Hakkında Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane isimli kitabı çıktı.  Henüz okumadıysanız şuradaki ve şuradaki röportajları bir fikir verebilir.  Ama yine de kitabı okumanızı öneririm.  Ben okudum.  Karışık duygular içinde okudum.  Genellikle kendi kendime homurdandım, saçma sapan şeylere kızdım ve en sonunda bu böyle olmayacak diyip blogumun başına geçmeye karar verdim!  

İşte burdayım. Peki o halde, bu iş şöyle olacak sanırım: Ben birkaç yazı halinde bu blogda meramımı dile getirmeye çalışacağım.  Sonra da Bülent (kişisel tanışıklığımız, dahası yoldaşlığımız vardır) beni dümdüz eden bir cevap yazacak, ağzımın payını verecek ve rütbe konuşturacak.  Ama yapacak bir şey yok, gerçekten yazmam gerektiğini düşündüğüm için yazıyorum.  Bülent tartışmayı seven bir insan.  Ben değilim. Ben tartışmalardan gerilen bir insanım.  Ama gerekli olduğunu gördüğüm bir tartışma bu.  Birimiz başlatmalı bir yerden.   

Peki metodu ne yapacağız? Sanırım şu şekilde:

Bülent’in yazılarını cinsellik üzerine yazdığı iki kitabı üzerinden inceleyeceğim. 100 Efsane ve Bir Şeyler Eksik: Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler.  Bu kitaplara cevap verirken amacım sadece Bülent’le tartışmak değil. Amacım onun yazılarında vücut bulduğu haliyle daha genel bir entelektüel erkek kuşağının takıntıları ve yerleşik tavırları hakkında bir tartışma başlatabilmek.    

Ayrıca belirtme gereği duymamam gerekiyor ama yine de söyleyeyim: elbette eleştiri ve katkılara sonuna kadar açığım.  Cinsel özgürleşmenin anahtarının bende olduğunu söylemiyorum.  Ama Bülent ve aynı kalıplaşmış tutumları izleyen entelektüel erkeklerin sunmaya hazır olduğundan çok daha fazlasına ihtiyacımız olduğu konusunda ısrarcıyım.  Üzerinde ısrarla dolandıkları konu başlıklarından kafamızı kaldırmaya ve şu ana kadar çok konuşmadıkları konular üzerine odaklanmaya ihtiyacımız var. 


Kalıplaşmış tutumlar dedim, peki nedir bu tutumlar. Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla üç aşağı beş yukarı şunlar:

1-      Psikanalize feminist teorinin etrafından dolanmak amacıyla başvurmak.

2-      Arzunun asla tatmin edilebilecek bir şey olmadığına dair dinsel çilecilik argümanlarının psikanaliz altında sunumu.  Arzunun döngüselliğine yapılan aşırı vurgu.

3-      Psikanalizin bastırılmış olanı açığa çıkarmak için geliştirdiği tekniğin, herhangi bir baskılanma ayrımı gözetmeksizin tüm insan davranışlarına uygulanabileceğine dair ısrar. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına, herşeyin altında çoğu zaman eylemin tam tersine hizmet eden bir amacın yattığına dair sinik analizler.   

4-      Psikanalitik pozisyona ilişkin açıktan ya da dolaylı olarak talep edilen entelektüel dokunulmazlık.

5-      Cinsellikle ilgili sorunlarımızın toplumsallığını reddetmemekle birlikte, “biraz ondan, biraz bundan” olarak özetlenebilecek ele avuca gelmez nedensellik açıklamaları.

6-      İnsan dışındaki canlıların, özellikle primatların, cinsel pratikleri üzerinden bağlam dışı yapılan karşılaştırmalar.  Açıktan ya da dolaylı yapılan biyolojik determinizm.

7-      İnsan cinselliğini sonlandırılmış bilgi olarak sunan kendinden fazla emin ton (çoğu zaman karşısındaki insanın cinselliğini ondan daha iyi bildiğine dair bir imayla birlikte).

8-      Angaje olmaya mesafeli, alaycı, hafife alan ve de oyuncul olmakta ısrar eden üslup. 

9-      Duygusal emek, sevgi, şefkat, bağlanma, genç erkeklerin duygusal eğitimi konularına karşı gösterilen bariz ilgisizlik.  Ya da eril sevgiyi eleştiren feminist argümanların bu saydığım kavramlardan topyekün kaçınmak amacıyla kötüye kullanımı.    

Yani aşağı yukarı psikanaliz, evrim ve pro-feminizm konuları etrafında tartışacağım. Herşeyden önce ilk iş yapabildiğim ölçüde Bülent'in sıklıkla başvurduğu şu Lacan denen amcayı ve kendisinin arzu kuramını kaba taslak size sunmaya çalışacağım.  Lacan’ın ismi etrafında halen çok yoğun ve kanımca hak edilmemiş bir gizem halesi olması bana ilginç geliyor.  Ve bu hale bu isim etrafında kaldıkça anlatısında bir tuhaflık olduğunu sezen ama Lacan’ın “katkılarından dolayı saygı duyulması gereken” bir düşünür olduğu kendisine söylenen kadın okurlar düşüncelerini kendilerine saklamaya devam ediyorlar. Kafalarına tam yatmayan bu “fallus” ve “gösterge” vs konularında itirazlarını Lacan’ın düşüncelerinin derinliğine tam vakıf olmadıklarını hissettiklerinden dile getirmemeyi tercih ediyorlar.  Bunun değişmesi ve daha fazla kadının rahatlıkla tartışmaya katılabilmesi lazım.  Hiçbirimizin, hele bir kadının veya LGBTi herhangi bir bireyin kendi cinselliğimiz hakkında konuşabilmemiz için fi tarihinde yaşamış beyaz hetero erkeklerin külliyatını okumuş olmamız gerekmemeli.  Bülent ve benzeri tutumdaki entelektüel erkekler tam da bunu yapıyor, insanların kendi cinselliklerini keşfedebilmelerinin önüne bir doktora tezi bariyeri çekiyor. 

Dramatize etmek istemiyorum.  Gizli bir yeraltı örgütü falan değil ama bilinçli ya da bilinçsiz yapılan bir erkek dayanışmasına bakıyoruz günün sonunda.  Evet söyledim!   Kahvehanelerde olan, tribünlerde görülen, maçoluk ve tecavüz kültürü üzerinden örgütlenen bir erkek dayanışması değil bu. Üyeleri kültürlü, doktoralı, bu konulara fazlasıyla kafa yoran, kendilerini feminist olarak da tanımlayabilen, kadınlarla dost olabilen, kibar, nazik, cinsel özgürlükçü ama günün sonunda kadınların ürettiği fikirleri kibar bir şekilde dıştalayan ve bizi de bu dıştalamadaki akademik ve kültürel otoritelerine ikna etmekte uzmanlaşmış bir erkek dayanışması bu.  Ve her erkek dayanışmasında olduğu gibi sadece kadınların ve LGBTi’lerin değil heteroseksüel erkeklerin kendi özgürleşmesine de zararlı.

…diye düşünüyorum.

Neyse, durum kısaca budur.  Bu seriye devam edeceğim.  Yorumlarınızı esirgemeyiniz. Erkeklerin, natrans hetero erkeklerin cinsiyet politikalarına ve buna ilişkin tartışmalara nasıl angaje olduklarını yeniden düşünmeye ihtiyacımız var.  Çünkü… çok klişe olacak ama yapmasam olmaz: çünkü sene 2016! J




EDİT: 15.08.16 14:18. Zor okunan kısımlarda anlamı netleştiren birkaç kozmetik düzeltme yaptım.

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Mogadişu'da bilimsel hayat

Bazı erkekler cinsiyetçilik karşıtı mücadelenin neden kadınların deneyimlerine güvenerek inşa edilmesi gerektiğine ikna değiller, bu tavırlarını feminizmi "bilimsel" bulmadıklarını söyleyerek açıklıyorlar.  Neden hatalı olduklarını tartışmak için kısa bir örnek:  














Erkekler NEDEN çenelerini kapamalı diye soruyorsanız...
















8 Ağustos 2016 Pazartesi

Feminizm Derneği'ni duymuş muydunuz? Şimdi duydunuz


 
Bugün bir durum raporu sunuyorum. Güzel haberlerim var. Dün Ankara’da Feminizm Derneği’nin atölye çalışmasına katıldım. Feminizm 101 konuştuk.  Gözlemlerini size kısaca aktarmak istiyorum, çünkü bu süreci oldukça şeffaf yürütmeyi önemsiyorum.  

Feminizm Derneği son bir yıldır sosyal medya üzerinden bir araya gelen kadın ve erkeklerden oluşan bir grubun çekirdeğini oluşturduğu ve üyelerinin çoğunluğunu oldukça genç insanların oluştuğu bir dernek.  Dernek çalışmalarını son 6 aydır sürdürüyor ve Haziran ayından beri de dernek statüsünü kazanmış durumdalar.  Yani her şey oldukça yeni, herkes oldukça heyecanlı.  Şu ana kadar muhtelif cinsel saldırı davalarına müdahil olmaya çalışmış dernek, bir kısmı halen devam ediyor.  Diğer aktiviteler için fikirler geliştirilmeye devam ediyor.

Peki, odadaki file geri dönelim. Evet Feminizm Derneği’nin erkek üyeleri var, derneğin kadın üyeleri “erkek görünürlüğünü” önemsiyorlar, hatta yönetimde de erkekler var. Pozisyonları bu şekilde. Sevgili Burçin Tetik kendisiyle dernek hakkında twitter üzerinden ilk yazıştığımız günlerde özellikle erkeklerin yönetimde olmasına ilişkin çekincelerini dile getirmişti. Derneğin Facebook sayfasında erkek adminlerin kadın yorumcuların yorumlarını silmelerini tuhaf bulduğunu dernek üyelerine iletmemi de her zamanki tatlı kinayeli tonuyla rica etmişti. (ilettim elbette, ilettim J ) Feminizm Derneği’nin twitter sayfası adminleri de feminizmi cinsiyet eşitliği üzerinden tanımladıklarını, herhangi bir cinsiyeti öne çıkarmadıklarını vurgulayan yorumlarla Burçin’e dönmüşlerdi.  Yani burada birbirimizi ikna etmemiz gereken bir açı farkı halen var.  Bu bir.

Ama sadece bu kadar. “Bu bir” dedim ya, “bu da iki”lik bir durum yok henüz.  Ben çok sevdim ekibi ve toplantı bitmeden hemen bir üye formu istedim.  Tartışacağımız muhtelif konular olduğuna eminim. Özellikle cinsiyet körü ve kimlik körü bir feminizm anlayışı üzerinden bu mücadeleye ilgi duyan erkeklerin doğru bir angajman kurabileceğine dair çekincelerim halen devam ediyor. Erkeklerin feminizmle kadınların geliştirdiği aynı argüman ve araçlarla ilişki kuramayacağı, kurmaması gerektiği yönündeki görüşüm de aynı şekilde baki. 

Natrans hetero erkeklerin feminist teoriden yararlanamayacakları veya bu teoriye bir katkı sunamayacaklarını düşünüyor değilim elbette.  Aksine bizim de çok ihtiyacımız olan bir özgürleşme aracından bahsediyoruz.  Konunun biyoloji olmadığı, toplumsal cinsiyet dediğimiz gizem nesnesine baktığımız da gün gibi ortada. 

Ama erkekler olarak bazen unuttuğumuz bir detayı tekrar tekrar kendime hatırlatmaya çalışıyorum hep: toplumsal cinsiyet denen şey farkındalıkla ortadan kaldırılabilse de ayrıcalık denen şeyi üretmeye devam ediyor. Ve bu durum feminist erkeklerin teker teker iyi niyetlerinden ve farkındalık seviyelerinden bağımsız bir konu.

Erkek ayrıcalığı diye bir şey vardır.

Ve bu ayrıcalık patriyarka dünyadan tamamen silindiğinde ortadan kalkacak, daha önce değil.   Patriyarkayla mücadele devam ettiği sürece de ayrıcalıklarının farkında olmak ve bunun etkisini dengeleyecek politikalara katkı sunmak pro-feminist erkeklerin önündeki en önemli görevlerden olmaya devam edecek.

Tüm bunları akılda tutarak Feminizm Derneği’nin neden fena bir fikir olmayabileceğini size söyleyeyim:  Çünkü bu platformun erkeklere açık olması oldukça önemli bir fark.  Kadınlarla birlikte, kadınlarla temas halinde, kadınların deneyimlerini birinci ağızdan duyabilecek yakınlıkta, daha da önemlisi herhangi bir saçmalama ihtimaline karşı kadınların bir kulak çekimi mesafesinde iş yapmakta buradaki erkekler.  Ve inanın bu iyi bir şey.

Daha önce sadece erkeklerden mütevellit toplumsal cinsiyete dair çalışmalar yapan gruplarda bulundum ve kendi içine kapanan erkeklerin, feminist ve queer teoriyi ne kadar soyut bir şekilde tekrarlayabildiklerini gördüm.  Ne kadar kolay bir şekilde tökezleyebildiklerini / tökezlediğimizi gördüm.  Sürekli cinsiyetçilikten, queer teoriden ve cinsiyetin akışkanlığından bahsetmemizin erkekler arası eril bağın yeniden tesisini engelleyemediğini gördüm.

Bu sadece şunu gösterdi bana: Kadınların deneyimlerinden kesintisiz beslenmeyen iyiniyetli erkeklerin feminizm ile ilişkileri her zaman dolaylı, ikinci elden, kitabi, soyut, teorik, eğreti ve kırılgan kalmaya mahkûm oluyor.  Erkeklerin kendilerine giydirilen toplumsal cinsiyetle baş edebilme becerilerini geliştirecekleri ve diri tutacakları yegâne okul kadınlarla birlikte iş yapmaları.  Aksi ı-ıh. 

Ve bu yüzden Feminizm Derneği’nin erkeklerin ihtiyacı olan bu eğitim için doğru bir platform sunabileceğini düşünüyorum.  Erkekler olarak bu projenin hakkını ne derece verebildiğimizi hep birlikte göreceğiz.  Her ne olursa olsun derneğin bu fikre ikna olmuş kadın üyelerine şimdiden kendi adıma müteşekkirim. Özlem, Damla, Cansu, İrem ve de Selin çok çok teşekkürler J. 

Erkek üyelere de şimdiden yoldaşça bir selam gönderiyorum.  Ozan, Emre, Bilal ve de Özgen, çok güzel işlere imza atacağınıza eminim.  Şimdiden kolay gelsin.  

Siz de ikna oldu iseniz Feminizm Derneği’ni Facebook ve Twitter sayfaları üzerinden takip edebilirsiniz.  Ya da üye olmayı tercih edebilirsiniz. 

Toplantının fotoğrafını da buraya koyayım … ve elbette yayınlamak için gözümün kapalı olduğu resmi seçmiş olmaları! 


5 Ağustos 2016 Cuma

Sosyal medya erkekleri için kadınlarla insanca etkileşim kılavuzu






Temas ediyoruz. Okul, sokak, işyeri ve benzeri ortamlarda birbirimize selam veriyor, konuşuyor, sonra hayatımıza devam ediyoruz. Yüz yüze karşılaşmalarımızın yanında, ve her gün artan şekilde, Twitter, Facebook, Snapchat, forum sayfaları ve yorum sayfaları birbirimizle etkileşime girdiğimiz yerler. 
Her gün milyonlarca kişi bu mecralar üzerinden birbirleriyle temas ediyor, tartışıyor, kavga ediyor, mutabık kalıyor, şakalaşıyor, birlikte gülüyor, ya da birbirlerine gülüyor.
Peki internetteki bu etkileşimlerde de bir adab-ı muaşeret var mı?  Birbirimize temas ederken uyacağımız hiçbir kural kılavuzu yok mu?  Olmaması bana biraz tuhaf geliyor.  O yüzden özellikle erkekler dikkatine (ve özellikle kadınlarla etkileşimlerinde kullanabilmeleri için) aşağıdaki birkaç başlığı paylaşmak istedim.  Listeyi uzatabiliriz birlikte. 

1- Sosyal medyanın da bir kamusal alan olduğunu kendinize hatırlatın


Amacım yapay kurallarla kendimizi boğmak değil elbette, sadece sosyal medyanın temas kurallarının gündelik karşılaşmalardan hiç de farklı olmadığına işaret etmek.  Sosyal medya ve genelinde internet, kim ne derse desin halen bir kamusal alan ve halen gündelik temaslarınızda uymayı seçtiğiniz kurallara tabi.   Sosyal medyanın herhangi bir kamusal alan olduğunu kendinize hatırlatın.




2- Karşınızdaki kadının sizin kim olduğunu bilmek zorunda olmadığını kendinize hatırlatın


 
Kimse anonim bir hesaba sahip olmanıza karşı değil.  Ama anonim hesaplar üzerinden sizi tanımayan kadınlarla etkileşime girmeden önce biraz düşünmenizde yarar var. Özellikle profil resminizin bir film karakteri, bir hayvan, bir kesekağıdı veya sizden başka bilumum milyonlarca şey olduğu durumlarda bunun karşınızdaki kadın için tedirgin edici bir karşılaşma olduğunu akılda tutun. Bunun etkisini kendinize hatırlatın.
Üzerinde biraz düşündüğünüz zaman çok rahatlatıcı bir karşılaşma olmadığını siz de fark edeceksiniz. Düşünün: kimliğinizi gizlemek bir yana yüzünüzü bile göstermemeyi tercih ediyorsunuz. Eminim bunun geçerli nedenleriniz vardır ama aşağıdaki tiplemelerden çok farklı görünmediğinizi kendinize hatırlatın. 





3- Kişisel alanlara saygı duyun

İnternetin kamusal bir alan olması, kamusal alanın içinde de kişisel alanlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.  Örneğin bir restoranda olduğunuzu düşünmeye çalışın. Evet orası herkese açık bir kamusal alan ama herkes kendi masasında yemek yiyor değil mi?  Karşı masanızda oturan kadını ve ne yediğini görebiliyor olmanız size kalkıp onun masasına gitme hakkı vermiyor. 

Aynı şey konuşmalarına kulak misafiri olduğunuz insanlar için de geçerli.  Ne konuştuklarını yan masadan duyabiliyor olmanız onların iznini almadan konuşmaya katılabileceğiniz anlamına gelmiyor.  Aksini yapmanızın ne kadar tuhaf karşılanacağını kendinize hatırlatın.  Aynısı sosyal medya konuşmaları için de geçerli.
 


4- Rahatsız edici olabileceğinizi kendinize hatırlatın 

Listenizdeki kadınlar sizi tanıyor, kim olduğunuzu biliyorken bile halen onları rahatsız ediyor olabileceğinizi kendinize hatırlatın.  Facebook arkadaşınız sizin kim olduğunuzu biliyor ve aynı iş yerinde çalışıyor olabilirsiniz. Ama bu gecenin üçünde fotoğraflarını beğendiğinize ilişkin bir bildirim almasını daha az tedirgin edici yapmıyor. 
Aranızda bariz bir flörtleşme olduğundan emin olmadığınız kadınlara gündelik temaslarınızda ne kadar mesafeli davranıyorsanız burada da o mesafeyi korumanız gerekeceğini kendinize hatırlatın.
Aksinin tuhaf (düzeltiyorum oldukça tuhaf) karşılanacağını kendinize hatırlatın. 



5- Hayır, sosyal medya hiçbirimize insanların yüzüne bağırma hakkı vermiyor  
Sosyal medyayı ve internet forumlarını kamusal alan olarak görmemenin bir diğer sonucu da üslup konusunda gündelik hayat kurallarının işlemediğinin varsayılması.  Özellikle erkekler tarafından çok sık yapılan bu yanlış herhangi bir tartışmanın herhangi bir noktasında karşılarındaki kadınlara küfürlü konuşma, agresif cümleler sarf etme veya dalga geçen tavır takınmalarıyla sonuçlanıyor.
Kimseye sinirlenmemenizi veya mizaha başvurmamanızı öğütleyemem elbette.  Ama şu testi kendinize hatırlatabilirsiniz sanırım: Şu anda bu yüz yüze bir konuşma olsaydı bu sözleri sarf edebilecek miydim? Ya da bu tonda konuşabilecek miydim?
Eğer cevabınız hayırsa muhtemelen bu üslubu burada da kullanmamalısınız.

2 Ağustos 2016 Salı

İnternetin solcu erkekleriyle tartışmak

İkili yaşamlar: Walter Mitty ve internet erkekleri




















1 Ağustos 2016 Pazartesi

Erkek çocuklarına öğretilen: Zorbalığın yeri ve zamanı var




11 yaşındaki youtube kanalı sahibi Gülnur Karakuzu‘ya gelen siber zorbalık mesajları gerçekten çok korkunç.  Kolajı hazırlayan kişiye teşekkür edip şuraya bırakayım:


Bu mesajların içeriklerini bizim kadar kabul edilemez bulan bazı erkek yorumcular bu mesajların sahiplerinin çocuk yaşta erkekler olduklarını ve yapacak çok bir şey olmadığını dile getirdiler. Bu tür sataşmaların ortalığı velveleye verecek çok çözümsüz bir mesele olmadığı hakkında internetin muhtelif mecralarında görüş bildirdiler.

Suçlayıcı konuşmak istemiyorum. Elbette çözümsüz değil, elbette ortadan kaldırabiliriz. Ama hayır göz ardı ettiğimiz sürece ve o erkek çocuklarını karşımıza alarak konuşmadan bir şey değişmeyecek.  Muhattapları kız çocukları bu tür saldırılara maruz kalmamayı hak ediyorlar. Erkekler de mizojinin (kadın düşmanlığının) ne olduğu konusunda bir duygusal eğitimden geçmeyi hak ediyorlar.

Kendi ilk gençlik deneyimlerim hakkında daha önce de yazmıştım.   Erkek çocukları olarak muhattap alınmadığımız, duygusal bir eğitimden geçirilmediğimiz her durumda, boşlukları karşı cins hakkında basmakalıp mitlerle nasıl doldurduğumuzu anlatmaya çalışmıştım.  Zorbalık ve taciz konusu da bundan bağımsız değil. 

Kızların canını yakmak ve onları psikolojik olarak incitmek istediğimiz zamanlarda ilkokul ve ortaokul öğretmenlerimin tepkilerini özellikle hatırlıyorum.  Sınıfta ses gelen yöne doğru kafalarını çevirir ve önce sataştığımız kıza, sonra da bize bakarlardı. “Evladım rahat durun”dan başlayıp “Dersin düzenini bozmayın eşek sıpaları”na uzanan kayıtsızlıkla şiddet arasında bir yelpazede tepki verirlerdi.  Tokat yiyen erkekler hatırlıyorum, kulağı çekilen erkekler hatırlıyorum, müdürün odasına gönderilen erkekler hatırlıyorum.

Şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki şiddetin hiçbir halta yaramadığı zaten aşikarmış. Aradan kaç yıl geçti. Buyrun 2016’dayız. O dayakları yiyenlerimiz bugün ya ağır abi ya da anonim internet trolleri olduk.  Ama asıl ilginç olan, okul yöneticilerinin ve koca koca öğretmenler ordusunun bizi kenara çektiği durumlarda bizi karşı cinse insanca davranmadığımız için değil, sınıfın, dersin, okulun “düzenini” bozduğumuz için ayar veriyor oluşuydu.

Bir kızın saçını mı çektik, bunu “sınıfta” yapmamız kabul edilemez olandı, saçını çekmemiz değil.  Yüzüne küfür mü ettik? Kullandığımız kelimelerin “ayıp” oluşu kabul edilemez olandı, onu aşağılamamız değil.  Üstü başıyla, kilosuyla, yüzündeki sivilcelerle dalga mı geçtik, hepsi de “sınıfta”, “okulda”, “sofra başında”, “istiklal marşının tam orta yerinde” kısaca “düzenin ortasında” yaptığımız için kabul edilemezdi. 

Böyle kodlamaya alıştırıldık. Her şeyin yeri ve zamanı olduğunu düşünmeye alıştırıldık. İzlendiğimiz ve izlenmediğimiz yerler olduğuna. Takip edildiğimiz ve edilmediğimiz anlar olduğuna.  Otorite figürlerinin yakında olduğu ve olmadığı anlar olduğuna.  Erkek çocuklar olarak taciz ve zorbalıkla ilgili hiçbir şekilde bir dert sahibi olmak öğretilmedi bize.  Dünyayı haritalamak öğretildi.  Hoş görülür ve hoş görülmez olan alanlara ayırmak öğretildi.

Ve büyürken içinden geçmek zorunda olduğum bu duygusal çoraklığın bugünün erkek çocuklarında ve ergenlerinde müdürsüz, muavinsiz ve polissiz bir vaha olarak interneti kendisine mekan bellemiş olması hiç şaşırtıcı gelmiyor. Eylemin kendisini değil izlenmeyi ve sorumlu tutulmayı dert edinen genç erkekler her türlü mizojini, ırkçılık ve homofobiyi internet ortamında mubah görüyor. Çünkü burası “o yerlerden” biri değil.

Bu tartışmayı açmaya ihtiyacımız var. Erkek çocukları bu sefalete mahkum değil. Hak ettikleri duygusal eğitimin müfredatta ve okul dışında kendilerine sunulmasına ihtiyacımız var. Yazının başında alıntıladığım yetişkin erkekler bu görev için kendilerinden başlayabilir.  Genç erkeklerin ihtiyacı olan yönlendirmeye omuz vermekle işe başlayabilirler.   Zorda, darda değilseniz, etrafınızda bu gençlerden tanıdıklarınız varsa, çekin kenara konuşun, kadın düşmanlığının, cinsiyetçiliğin, zorbalığın sefaletinden bahsedin.  Hatta şuraya sevgili Dilara Gürcü'nün ve Maria K'nın siber taciz ve zorbalık hakkında yazıkları yazıları da ekleyeyim. Bunlardan da yararlanırsınız.

Nasihatsa nasihat verin.  Nasihatı siz verin. Nasihatı onlara verin.  Zorbalıktan yakınanlara vermeyin.   
@alperard