"Cinsiyetçi
trollerle uğraşma ve onları geri püskürtme mesaisinin sadece kadınların
omuzlarında olduğunu size kim söyledi?
Buna sessiz kalmanızın doğru şey olduğunu size kim söyledi? Hayır bizi polislikle eleştirirken çok emin konuşuyorsunuz da o yüzden soruyorum. Kendi işinize gelen çıkarımı yapıyor olabilir
misiniz? Buna ses çıkaran erkekleri
utandırmaya çalışarak kendinizi aklamayı deniyor olabilir misiniz? Hadi biraz dürüstlük anı, içeri odaya geçin,
bir bira açın, günah çıkarın ve geri gelin. "
Tamam.
Peki. Uzun bir izahat o halde. Bir süredir twitter üzerinden sürdürdüğüm
cinsiyetçilik tartışmalarına farklı muhtelif eleştiriler geliyor. Cinsiyetçilik şöyle kötüdür böyle falanca
birşeydir yazarken çoğunlukla kibirli bir ton takındığım, kendimi aşmış bir
erkek olarak gördüğüm, etrafıma polislik, zabıtalık yaptığım, kadınlara ayar
vermeye çalıştığım, kadınlardan sahne çalmaya çalıştığım dile getirilen
eleştiriler arasında.
Eleştirilerin
temel noktası benim bireysel yazılarım ve müdahalelerimi esas almaları. Ortada bir pro-feminist erkekler örgütlenmesi
olmadığı, olanlarla da benim çok güçlü bağlarım olmadığı için esasen politik
bir pozisyon olması gereken yerde tek bir kişi olarak benim sözlerim ön plana
çıkıyor. Ve bu benim hatam, karşımdaki
insanlar kişiselleştiriyor falan değil.
Örgütlenme konusunda geride kaldığımı gösteriyor, bunun üzerine
eğilmeliyim, eğilmeliyiz. Bunu not ediyorum. Tamam.
Diğer
bir yan etmen de twitter’ın doğal sınırları sanırım. 140 karakter içinde meram
anlatmaya çalışarak, buyurgan olmayan dilin inceliklerini aynı meramın içine
sığdırmaya çalışmak her zaman kolay değil.
Hızlıca derdimi anlatmaya çalışırken zaman zaman karşımdakilere ve tüm
evrene parmak sallayan bir resim çiziyor olabilirim. Bunun için özürler ama inanın elimden geleni
yapıyorum. Twitter gönül almak için çok
elverişli bir yer değil her zaman, bu yüzden izahatlarımı bu blogla birlikte
götürmeye çalışıyorum. Bu da tamam.
* * *
Şimdi
asıl mesele hakkında:
Farketmişsinizdir
twitter bio’mda hetero bir erkek olduğum bilgisi yer alıyor. Bu nedensiz bir tercih değil. Heteroseksüel natrans bir erkek olarak
kimliğimi görünür kılmam gerektiğini düşünüyorum. Kimlik körü bir cinsiyetçilik
karşıtı mücadeleye inanmıyorum.
Kimlikler önemlidir, sizin hangi konuda ayrıcalıklı konumda olduğunuzu,
hangi konuda ne kadar söz hakkınız olduğunu ve hangi noktada çenenizi kapayıp
karşınızdaki insanı dinlemeniz gerektiğini belirler. Erkeklik ve erkek egemenliği
tartışırken hetero bir erkeğin, cinsiyet kimliklerinin mutlak ezen kategorisine
mensup birinin, bu tartışmaya kimliğini gizleyerek girmesini samimiyetsiz
buluyorum. Cinsiyetçilik
tartışacaksanız, diğer herkesin kimliğini gizlemeye hakkı var, ama hetero
erkekler olarak sizin yok. İster pozitif
ayrımcılık diyin, ister farkındalık.
Sadece tartışmadaki dengeleri eşitlemeye çalışıyorum. Anonim hesaplar üzerinden feministlere
sataşan erkeklere de bu yüzden sataşıyorum.
Kaçak dövüşüyorlar ve bunu kabul etmek için fazla gururlular.
Hetero
bir erkek olarak meramımı erkeklere anlatmaya çalışıyorum. Bu da kimliğim ve tartışmaya
sunabileceklerimin sınırlarıyla ilgili bir konu. Yazdıklarımı eleştirenlerin bir kısmı bu
konuda yeterince özenli davranmadığımı düşünüyor. Bu eleştiriyi göz ardı etmiyorum. Haklı bir nokta. İşe yaramak isteyen ve söyleyecek sözü olan
pro-feminist erkekler mesailerini hemcinslerine ayırmalılar. Ben de ne yazıyorsam erkeklerin dikkatine
yazıyorum. Onların değişebilme
potansiyellerine güvenerek burunlarının dibine girerek yazıyorum. Gözlerine sokmaya çalışıyorum. Eğer arada yazdıklarıma denk gelen kadın
okurlar da ifade ettiğim şeylerin kendilerini güçlendirdiğini hissederse bu harika
bir haber, ama yola çıkma nedenim bu değil.
Bir erkek olarak kadınlara benden daha iyi bildikleri ve her gün
yaşadıkları cinsiyetçiliği anlatacak halim ve haddim yok. Böyle
bir çabanın ne kadar eğreti durduğunu ve kendini komik duruma düşürdüğünün
farkındayım. Teşekkürler. Beni
feminist ya da değil herhangi bir kadına feminizm ve cinsiyetçilik konusunda
bir şey dikte ederken görürseniz beni oracıkta uyarın, devam edersem sopayla
kovalayın. Caizdir. Özsavunmadır. Cehenneme değil cennete gidersiniz.
Bu
kısmı da tamam mı?
Gelelim
kendimi ve karşımdaki erkekleri nasıl gördüğüme. Öncelikle hayır, kendimi bir pro-feminizm
gurusu olarak görmüyorum. Kendime pro-feminist
demeye başlayalı bir yıldan daha eski değil, o yüzden bu camianın kulağı
kesiklerinden değilim. Ama yanlışım
yoksa politikanın özgürlüklerden yana yapılanı, hele cinsel özgürleşmeyi
merkezine almış olanının herhangi bir rütbeler sistemi tanımıyor olması lazım. O rütbeyi ne kendimde görüyorum, ne de başka
bir erkeğin bu konuda kendisine atfettiği rütbeyi tanıyorum. Ama
feminizm konusunda rütbe tanımıyor olmamın tek nedeni mütevazilik değil. Aynı zamanda hetero bir erkek olarak bu
konuda gözümü boyayabilecek birçok ayrıcalık anının her gün tekrar tekrar
karşıma çıkıyor olmasından dolayı yapıyorum bunu. “Oldum ben, aştım ben” sözünü bu gezegende en
çok hetero erkekler söylüyor.
Gezegendeki kibirin ziyadesiyle çoğunu biz erkekler üretiyoruz. Üstelik cinsiyetçilik ve ataerki gezegenden silinmeden
ilan edilen kendinden meşru “cinsiyetçiliği aşmış erkek” durumlarının da ne
kadar tehlikeli olduğunu biliyorum.
Bugüne kadar çok az şeyi elime yüzüme bulaştırmış olmam, bugünden sonra
da dikkatli davranmazsam bulaştırmayacağım anlamına gelmiyor. Dünden yarına taşıyabileceğim bir özgeçmişim
yok, o işler öyle işlemiyor. Her erkek,
en pro-feminist olanı bile, her an cinsiyetçi bir harekette bulunmanın
tedirginliğini taşımalı. Ben buna
inanıyorum ve sürekli, her daim, yorulurcasına, tedirginim. Yanlış bir hareket yapmaktan tedirginim. Ama kasıntı ve kendinden emin ağır
abilerinizin size söylediklerine inanmayın sevgili erkekler, bu tedirginlik iyi
bir şey. Kendinize yoktan bir dert
yaratmıyorsunuz, sadece cinsiyetçi bir dünyada hayatta kalmaya çalışan kadın
cinsinin gündelik olarak kuşandığı tedirginliğin bir kısmını omuzlarınıza
alıyorsunuz. Tehlikeli bir durumla
karşılacak mıyım diye güne başlayan kadınların kendilerini içinde buldukları
tekinsizlik yükünü bir parça üstlenmemizde bir sorun yok. Caizdir. Doğrudur.
Yaparsanız cennete gider misiniz bilmiyorum ama yapmazsanız bu dünya
cehenneminde hep beraber debelenmeye devam edeceğimiz kesin.
Yani
kısaca, hayır “bu konuları aştığımı” düşünmüyorum,
fenafillaha erdiğimi düşünmüyorum, über feminist olduğumu falan
düşünmüyorum. Kendimi meram anlattığım
hemcinslerimden farklı bir yerde görmüyorum.
Bu işi hep birlikte başarmazsak herhangi bir kurtuluşumuz olabileceğine
cücük derecede inanmıyorum. Budur.
* * *
Son
olarak şu kadınların özgürlüğünü savunmak bir erkeğe mi kaldı meselesi? Elbette kalmadı ve buradaki eleştirinin
nereye temas ettiğini anlıyorum. Erkekler çok fazla konuşuyor. Çoğu yerde kadınlardan fazlasıyla sahne
çalıyor. Ve en son yapmak istediğim şey
burada bunu yapmak. Kadınlar konuşmalı,
daha fazla kadın konuşmalı, daha fazla kadın daha fazla şey hakkında
konuşabilmeli. Bir erkek olarak bunun
kanallarını yaratmak ve o alanı kadınlara açmak omuz verebileceğimiz bir
çaba. Onların sözlerini çalmak ise
değil. Buraya kadar tamam. Ama buradan sonra bu eleştiri tuhaflaşmaya
başlıyor. Neden cinsiyetçi küfür eden
adama çıkışmak bana düşmüşmüş? Neden
polislik yapıyormuşum? Neden zabıtalık yapıyormuşum?
En
son İsmail Saymaz’la girdiğimiz bir tartışmada Saymaz genelde erkeklerden
duyduğum iki soruyu ard arda sıraladı.
İkincisi bir felsefi soru, ilki bir kahvehane tehdidi galiba, bugüne
kadar tam anlayabilmiş değilim: “Sen kimsin? Ve kadın haklarını savunmak neden
sana düştü?”
Öncelikle
şu polislik konusunun dünyanın tüm sağ argümanlarının en sık başvurduğu metafor
olduğu konusunda mutabık kalabilir miyiz? “Politik Doğruculuk” adı altında
komikleştirilen ve bir “-culuk” kategorisine hapsedilen politikalar, bu
politikalar karşısında makro ya da mikro düzeyde tedirginlik yaşayan ayrıcalıklı
kesimlerin çılgınca sarıldıkları mizahlarına konu oluyor. Cinsiyetçi küfür etme
diyorsun sen bir ahlak zabıtasısın.
Meksikalılar ve Müslümanlar hakkında ırkçı şakalar yapma diyorsun sen
bir düşünce polisisin. Hatta Amerikan
polisinin siyahlara karşı ölümcül güç kullanmasını eleştirirken bile polislere
karşı yine bir polissin. Sıkıcısın,
tekrarcısın, komik değilsin, cool değilsin ve keyfimizi kaçırmaktan başka bir
boka yaramıyorsun.
Politik
doğruculukla derdi olan sevgili keyif paşaları, bir taneniz bile bu savunmanın
politik spektrumun solunda durduğunu düşünüyorsa hemen en yakında köprüden
kendinizi atın. Gününün yarısını
solculuk oyununuza ayırıp, konu cinsiyetçilik, erkek egemenliği ve feminizme
geldiğinde buram buram sağcı argümanlarla çıkıyorsunuz karşımıza. “Duyar kasmak” diye bir terim icat ettiniz
ve nihilizm dışında başka bir anlama geliyormuş gibi her fırsatta önümüze bunu
atıyorsunuz. Bu terimin insana dair, insancıl olmaya dair ne varsa sıfırlayan bir
yanı olduğunun ya farkında değilsiniz, ya da daha kötüsü umrunuzda değil. O her fırsatta, her eleştiri karşısında
sarıldığınız mizahın siyaset yapmak olmadığını farkettiğinizde kapımızı çalın
tekrar konuşalım. Söz veriyorum, biz de
trollük erkeklere özgü bir mesai değilmiş gibi yapacağız. Mizahınızın size öğretilen erkeklikten
kaynaklandığını, tartışmayı okkalı yumruğunuzla veya kondurduğunuz o zafer
sırıtışıyla kazanmanızı salık veren erkeklikten kaynaklandığını, yüzünüze
vurmayacağız.
O
zamana kadar lütfen çenenizi kapayın ve bize laf yetiştirmeye çalışmayın. Teşekkürler.
Dağılabilirsiniz.
* * *
Erkeklerin
bu tartışmaya katabilecekleri var. Tabi
ki var. Neden olmasın. Kamusal alanın ve özelinde sosyal medyanın
kadınlar için halen çok yorucu ve heves kırıcı bir yer olduğunu hatırlamakla
işe başlayabilirsiniz. Bugün sosyal
medyada herhangi bir tartışmada kafasını azıcık uzatan bir kadın (hele bir de
profilinde feminist ya da sosyalist ya da herhangi başka bir politik bir ibare
yazıyorsa, AKP seçmeni kadınları da katıyorum buna) hemen sağdan ve soldan
onlarca erkeğin hedefi haline geliyor. O
söylediği ne kadar da aptalca şeyler değil mi?
Cesur olsa profil fotoğrafını gösterirdi, demek ki çirkin bir
kadın. Profil fotoğrafını gösterdi ve
gerçekten çirkinmiş. Hahaha. Siktir
o*spu, kes sesini, yoksa tecavüze uğramak mı istiyorsun. Hahaha. vs vs.
Resmi
biliyorsunuz daha fazla uzatmayacağım.
Bu sözleri siz doğrudan sarf etmiyor olabilirsiniz ama bu trollerle
uğraşma ve onları geri püskürtme mesaisinin sadece kadınların omuzlarında
olduğunu size kim söyledi? Buna sessiz
kalmanızın doğru şey olduğunu size kim söyledi? Hayır bizi polislikle eleştirirken çok
emin konuşuyorsunuz da o yüzden soruyorum.
Kendi işinize gelen çıkarımı yapıyor olabilir misiniz? Buna ses çıkaran erkekleri utandırmaya çalışarak
kendinizi aklamayı deniyor olabilir misiniz?
Hadi biraz dürüstlük anı, içeri odaya geçin, bir bira açın, günah
çıkarın ve geri gelin.
Kadınlar
adına konuşmamayı ilke edinmek, onlara yapılan saldırılarda, cevap
yetiştirmekten bitkin düştükleri yerde o yıpranma payını üstünüze almanıza, o
deli gömleğini biraz da sizin giymenize engel değil. Size söz veriyorum hiçbir feminist size otur
yerine demeyecek.
Şimdi
boğazımı temizliyorum, saçımı düzeltiyorum ve öfkemi zaptederek size, hepinize,
tüm işçi sınıfı erkeklerine dostluk ve kız kardeşlik elimi uzatıyorum. Kamusal alanı kadınlar için daha az ızdıraplı
bir yer haline getirmemize yardım edin. Gelin bu mereti birlikte yapalım, bu
haltı birlikte yiyelim. Pro-feminizmin
anahtarı bende değil, gelin birlikte tartışalım, eksiklerimizi birlikte
giderelim. Söz veriyorum yeni mizah konuları
bulacağız kendimize. Bulamazsak beni
sopayla kovalarsınız. Caizdir ve cehenneme gitmezsiniz.