25 Temmuz 2014 Cuma

Kapitalizm ve Irkçılık: ne kadar ilişkili?


(Sosyalist İşçi'nin 24 Temmuz 2014 sayısında yayınlanmıştır)
 
Irkçılıkla kapitalizmin bir ilişkisi var mı? Bazıları olmadığını, bunun zorlama bir ilişki olduğunu söylüyor. Kapitalizmin temelinde kâr güdüsü vardır, bu doğru. Ama temelinde bu olması, kapitalizmin sadece kâr güdüsünden ibaret olduğu ya da egemenlerin işçi sınıfıyla kurduğu tek ilişkinin emek sömürüsü olduğu anlamına gelmiyor. Çoğu zaman daha karmaşık araçlara da başvuruyor.  Irkçılık bunlardan birisi.

Irkçılık ne zamandan beri var?

Irk fikri icat edilmiş bir kavramdır. 17nci yüzyılda özellikle kapitalizmle başa baş gelişen ulus devlet kavramıyla birlikte yükselişe geçmiştir. Bundan önceki egemen sınıflar nüfuz alanları altındaki halkları ırk temelli tanımlama ihtiyacı hissetmemişlerdi. Ulus devletin ortaya çıkışıyla birlikte kapitalistler ilişkide oldukları ulus devletlerin egemenlik sahasındaki işgücünü farazi ırksal farklara göre kesin gruplara bölmek konusunda daha önce tarihte hiç olmadığı kadar yoğun bir rekabete girdiler. Afrikalıların köleleştirilmeleri, Küresel Güney’in halklarının Avrupalılar tarafından kolonileştirilmeleri, çok muazzam ucuz işgücü ve sıfır ücretli işgücü olanakları yarattı. Bu işgücünün bu maliyetlerde tutulması kendilerinin kültürel olarak ‘tembel’, ‘vahşi’, ‘entelektüel kapasiteleri sınırlı’, ve günün sonunda insan-dışı olarak tanıtılmalarını gerektiriyordu. Modern dünyanın en büyük zenginlikleri insan yerine konulmayan milyonlarca insanın korkunç şartlarda çalınan emeği ve çoğu durumda canı pahasına yaratıldı.

Türkiye’de ırkçılık

Türkiye’de durum ne kadar farklı? Hrant Dink hunharca öldürüldükten hemen sonra, katillerinin “milli hislerle davranan bir grup genç” olduğunu söyleyen devlet görevlileri elbette, asıl faili Ermeni Soykırımı’nın tanınmamasından maddi çıkarı olan koca bir egemen sınıf ve devlet mekanizmasını korumaya çalışıyordu.  Türkiye’de cumhuriyet kavramı ırkçı bir çabanın üzerine kuruludur. İttihat ve Terakki döneminden bu yana palazlanan modern Türk burjuvazisi zenginliğini anavatanlarından kovdukları Ermeni ve Yunan halklarının varlıklarının üzerine konarak ve de ülkelerini sürekli bir düşük yoğunluklu savaş halinde tuttuğu Kürt halkını yok pahasına ucuz işgücü olarak çalıştırarak oluşturdu. Bu şekilde organik seyrinde ilerleyecek bir artı değer birikiminden çok daha hızlı bir şekilde zenginleşebildi.

Irkçı faşist MHP’nin ırkçı faşist kurucusu Alparslan Türkeş kendisini şöyle savunuyordu: “Bize ırkçı diyorlar. Oysa bilmeliler ki Türk milletinin kanında ırkçılık yoktur”.  Hem komik hem korkunç olan bu lafazanlık, bu cürette olmasa da, bugün bazı halkların diğerlerine nazaran ırkçılığa daha eğilimli olduğunu düşünen pek çok sol ve liberal tandanslı kişi tarafından çeşitli derecelerde savunulabiliyor.  Bazıları Müslüman halkların ırkçılığa daha eğilimli olduğunu söylüyor, bazıları Yahudilerin halk olarak şiddet eğilimli olduğunu düşünüyor.  Irkçılığa dair bu fikirlerin kendisi ırkçı. Yeryüzündeki tüm halklar homo saphiens saphiens olarak aynı zihinsel kapasiteye sahiptir ve aynı düzeyde teknik, bilim, sanat ve mizah yeteneklerine sahiptir.  Bunun dışındaki her türlü iddia ırkçı iddialardır.

Irkçılık rastlantısal ve doğal mı?

Irkçılığa dair yaygın yanlış fikirlerin bir diğeri de ırkçılığın rastlantısal, her an karşımıza çıkabilir, insanın “doğasından kaynaklanan”, en az insanlık kadar eski bir olgu olduğu. Oysa ne ırk kavramı tarihte çok eskilere kadar giden bir geçmişe sahip, ne de insanlar ırkçı olma genleriyle doğuyorlar.  Irkçılık egemenlerin şu ya da bu çıkarlarına cevap vermek için merkezi olarak oluşturulan, dizayn edilen ve son şekli yine merkezi araçlarla verildikten sonra topluma sunulan mesajlardan oluşuyor.  Irkçılık aşağıdan yukarı doğru hareket eden bir fikir değil, her zaman yukarıdan biz aşağıdakilere pompalanan bir ideoloji.  Devletler vatandaşlarının ortalaması ırkçı fikirleri savunduğu için ırkçı politikaları yürürlüğe koymazlar, tam tersine devletler ırkçı politikaları yürürlüğe koymaya karar verdikleri zaman ellerindeki kaynakları toplumdaki ırkçı eğilimleri yaratmak ve artırmak için seferber ederler.

Hiçbir halk ırkçı fikirler taşımaya bir diğerinden daha yatkın değildir ve hiçbir halk ırkçı fikirleri yaygın ve kuşaktan kuşağa kendiliğinden taşıyamaz. Her zaman bu fikirlerin yerleştiricisi ve kışkırttırıcısı bir devlet mekanizması, açıktan veya geri planda hareket eden örgütlenmeleriyle, müdahale eder.  Aynı mahallede yaşayan bir Türk ve bir Ermeni komşuluk ilişkilerinden kaynaklı gündelik herhangi bir tartışmayı defalarca yaşayabilir. Ancak bu tartışmayı koca bir Ermeni halkına karşı nefret söylemi, mülksüzleştirme, linç ve soykırım düzeyinde ancak bilinçli bir devlet müdahalesi örgütleyebilir. 

Irkçılığı birlikte yenelim

Egemen sınıfın dolayısıyla devletin ırkçılığın canlı tutulmasındaki rolünü vurgularken bundan çıkarılması gereken sonuç ırkçı söylem ve eylemlerde bulunan devletle alakasız insanların sorumluluktan muaf tutulmaları gerektiği değil elbette.  Irkçı fikirlerle karşılaştığımız her yerde bunların adını koymalı, teşhir etmeli ve tekrarlanmaması için her türlü politik müdahalede ivedilikle bulunabilmeliyiz. Bu konuda net olmak gerekir. İstanbul Valisi İstanbul’da dilencilik yapan Suriyelilerin toplama kamplarına götürüleceğini söylediğinde, İHH başkanı İsrail’in Gazze’yi bombalamasını bahane ederek mahallelerindeki Yahudiler’e karşı ırkçı sözler sarfettiğinde veya bir sosyalist olduğunu söyleyen bir parti Kürt bir cumhurbaşkanı adayının “kapsayıcı” olmayacağını söylediğinde hep bir ağızdan buna karşı çıkmak gerekir.

Irkçılığın olmadığı bir dünya mümkün ve yaratılabilir.  Irkçı fikirler işçi sınıfının birliğini bölen saçmalıklardır ve işçilerin küresel bir sınıf olarak kendi devasa güçlerinin farkına varmalarını engellemek için egemen sınıflar tarafından önümüze atılırlar. Irkçılığı parçalayalım ve ırksız ve sınıfsız bir dünyayı hep birlikte yaratalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder