5 Temmuz 2014 Cumartesi

Charlize Theron güzel kadın ama E.Özkök'ün tipi değil



Kendisi de saklamıyor zaten, Ertuğrul Özkök'ün hayatta en çok haz aldığı iki şey var: İnsanların korkuyla karışık bir saygı duyduğu güçlü erkeklerle, bir de herkesçe arzulandığını düşündüğü güzel ve ünlü kadınlarla fotoğraf çektirmek. İlaveten mümkünse kendileriyle ayak üstü havadan sudan muhabbetlere girmek, yakaladığı küçük flört anlarında karşısındakinin sınırlarını test etmek ve bütün bunları yapabildiğini bizlere elli puntoluk manşetlerle ilan etmek.
Geçtiğimiz hafta Charlize Theron'la Davos toplantılarında karşılaşmışlar. Özkök hemen bu anı ölümsüzleştirmiş ve tam sayfa haberini yapmış. "Davos'ta Açıkladı: Bakireyim" başlığını uygun görmüş. Altına da -Theron'un ya da bizim kendisinin bu konudaki kararını sorduğumuzu düşündüğünden olacak- "Çok güzel kadın ama bana göre değil" diye not düşmüş. "O yüksek topuklarla benden uzun görünüyor... Çok ince, hatları çok düz... Etkileyici bir kadın. Özellikle gözleri insanı çarpıyor. Ama dediğim gibi, benim kadın tipim değil. Scarlette Johannson'u tercih ederim".
Cinsiyetçiliğin daniskası bir küstahlık sergilerken Özkök hemcinsleri arasında yalnız değil. Belli ki kadınların sürekli dış görünüşleri hakkında diken üzerinde kalmaları, her an bir notlamaya tabi tutulmaya hazır olmaları gereken bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar hayatları boyunca, hepimize öğretilen ve son şeklini ana akım görsel medyanın verdiği tuhaf bir güzellik anlayışına ayak uydurmak zorunda. Charlize Theron ve Scharlette Johannson gibi az sayıdaki kadının 'ödül eşler' (trophy wife) olarak vitrine konulduğu, genelde ırksal tercihlerden ve toplumsal güç ilişkilerinden fazlasıyla etkilenen bir güzellik anlayışı bu. İster bu güzellik kategorisine girsinler, ister dışında bırakılsınlar, tüm kadınlar üzerlerindeki bu kesintisiz baskıyla başetmek zorunda.
Dünya kadınları 2011 senesi içinde biz erkeklerin güzellik anlayışımıza hitap edebilmek için 38 milyar dolarlık kozmetik harcaması, 1,1 trilyon dolarlık moda harcaması, ve sadece Amerika'da 10,4 milyar dolarlık estetik cerrahi harcaması yapmış.
Erkekler olarak çoğu zaman belirli bir alaycılıkla kadınların parlak taşlar, güzel kıyafetler, fönlü saçlar ve dış görünüşlerine ilişkin tüm diğer özenlerinin gizemli dişil doğalarına ait bir kuruntu olduğunu düşünürüz. Bu cinsiyetçi tezin savunucuları, kadınların kendi aralarındaki günlük rekabetin varlığını sorunun kendilerinden kaynaklandığının kanıtı olarak öne sürerler. Oysa bu güzellik rekabeti de kadınların kromozonlarından değil, toplumsal bir sorundan, cinsiyetçilikten kaynaklanıyor. Amerikalı feminist yazar Leora Tanenbaum 'Saç Saça Baş Başa / Kadınlar Arası Rekabet' adlı kitabında şöyle anlatıyor:
"Dış görünüşümü başkalarıyla karşılaştırma ve neyin onlarınkine benzeyip benzemediğini saptama dürtüm, kültürümüzdeki dar fikirli güzellik kavramından kaynaklanıyor... Hiyerarşiye önem veren rekabetçi bir kültürde güzel olarak adlandırılan kadınlar azınlığı oluşturur. Çok azı, en dar tanımıyla güzelliğin görünüşteki o büyülü içeriğini elde etme ayrıcalığına sahiptir. Herkes güzel olarak kabul edilseydi, güzellik kavramı denetleme gücünü kaybederdi. Dolayısıyla, tanım olarak güzellik, az bulunur bir metaymış gibi ele alınır."
Tanenbaum açık açık adını vermemiş ama belli ki o da sorunun, rekabetçi doğasıyla bilinen ünlü ekonomik sistemimizle bir ilgisi olabileceğini düşünüyor. Daha açık bir örnek üzerinden gidelim mi: İngiliz Daily Mail gazetesinin 24 Ocak tarihli haberine göre İngiliz kadınları 1950'lerin standardlarına göre daha kilolu hale gelmişler. Sebep ise ev işlerine eskisi kadar vakit ayırmıyor olmaları! Bir grup bilimcinin (!) yaptığı araştırmaya göre ev aletleri modernleşen kadınlar eskisine göre günlük 1,000 kalori daha az yağ yakıyorlarmış. Araştırma grubunun lideri Ros Altman "eğer çamaşır makineleri olmasaydı bu kadınlar daha ince bir görünüme sahip olacaklardı" diyor.
Şimdi burada duralım. Nasıl bir anlayış, ev işlerine daha fazla vakit ayıran kadınların daha ince, daha güzel olduğu yalanını yayma ihtiyacı duyar? Kadınların fiziksel güzellikleri üzerinden nesneleştirilmeleri neye ve kime hizmet ediyor? Medya neden tekrar ve tekrar kadınların bedenleri üzerinden anlatılan hikayelerle dolu?
Elbette cinsiyetçiliğin basitçe bir kapitalist komplo olduğunu iddia etmiyorum. İkisi arasında bence bir ilişki var. Ama bir ilişki olması bu ilişkinin otoban gibi dosdoğru olduğu anlamına gelmiyor. Ama işin çok basit ve dosdoğru bir kısmı var: medyanın bu pislikte oynadığı merkezi rol. Ertuğrul Özkökler, Fatih Altaylılar, Daily Mail'in başındakiler, güzellik algımızın ayarlarıyla her geçen gün keyiflerince oynuyorlar. Bunu her yaptıklarında bu insanları teşhir etmemiz gerekiyor. Yeni jenerasyonun kendi güzellik anlayışlarını kendi deneyimlerinden yola çıkarak oluşturmaları ve birbirleriyle insancıl ilişkiler kurmaları, medyanın yaymaya çalıştığı insan-dışı kadın imgesiyle mücadele edebilmemize bağlı. Bu mümkün.
Alper Ard

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder