15 Nisan 2016 Cuma

Kürsü dokunulmazlığına neden ihtiyacımız var 101




CHP bildiğin CHP, Kılıçdaroğlu bildiğin Kılıçdaroğlu. Korkunç bir samimiyetsizlikle Saray'ın propagandasına eklemlendi ve milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına destek vereceklerini açıkladı. Bu elbette öncelikle HDP milletvekillerini ve barış hareketini vurmak için getirilen bir hamle. Gandhi Kemal gözünü kırpmadan buna destek veriyor.

Kendisini barış hareketinin yanında gören ama Kılıçdaroğlu'nun nerede yanlış yaptığını tam da anlayamayan arkadaşlara, neden milletvekili dokunulmazlığı kavramında ısrar ettiğimiz hakkında küçük bir hatırlatma yapabilir miyim? 

Öncelikle HDP'nin pozisyonunu hatırlatmak gerekiyor. HDP yolsuzluklara ilişkin dokunulmazlıkların kaldırılmasından yana ama "kürsü dokunulmazlığı"nın muhafaza edilmesinde ısrarcı.

Nedir kürsü dokunulmazlığı?

Kürsü dokunulmazlığı bir demokrasinin en elzem kurallarından bir tanesidir.  Düşünce suçu diye bir şeyin tamamiyle ortadan kalkması birinci tercihimiz olur elbette.  Seçilmiş seçilmemiş herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebildiği bir dünyada yaşamak istiyoruz. Ama bu konuda herkesi ikna edemiyorsak en azından halkı, biz aşağıdakileri temsilen yasama organına seçilen milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığında ısrarcı olmaya devam etmeliyiz. Basitçesi şu, milletvekillerine kanun yapma yetkisi veriyoruz. Kanunları bizden aldıkları yetkiyle yapsınlar ve yasa denen şeyin çerçevesini çizsinler diye.  Yasa yapma yetkisini ne Cumhurbaşkanına, ne Bakanlara, ne Genelkurmay Başkanına, ne müsteşarlara, ne valilere, ne kaymakamlara, ne hakimlere, ne savcılara, ne tapu memurlarına, ne maliye müfettişlerine, ne okul müdürlerine vs kimseye vermiyoruz. Sadece bizi temsil etmesi için atadığımız milletvekillerine veriyoruz.  

Bu önemsiz bir detaymış gibi yapmanın bir anlamı yok. Değil, çok önemli.

Yasa çıkarma yetkisi gibi olağanüstü bir yetki verdiğiniz insanların o yasaların işe yarayıp yaramadığı konusunda özgürce fikir beyan edebiliyor olmalarını da sağlamanız gerekiyor.  O beyanlar mevcut yasalara taban tabana zıt ve o yasanın "dışında" şeyler olsa bile.  Çünkü her yasa değişikliği, o değişiklik gerçekleşene kadar bir önceki yasa nezdinde "yasadışı".  Değişiklik gerçekleştikten sonra da bir önceki yasa yasadışı. Bu yüzden milletvekilleri o an yasadışı olan birşeyi önerdiklerinde panikten çıldırmıyor olmamız gerekiyor. Tuhaf ama basit bir diyalektik.  Sağlıklı bir yasama faaliyeti için bu esnekliğe, bu serbest diyaloğa ihtiyacımız var. Meclise neden sadece oyların %51'ini alan partinin milletvekillerinin gitmiyor olduğunun, oyların %49'unu alanların da neden orada olduğunun sebebi de bu.  Halkı temsilen herkesin, halkın tamamının, elindeki yasa çıkarma yetkisini tam kapasitede kullanabilmesini,  çıkarılan yasaları denetleyebilmesini, eleştirebilmesini istiyoruz.

Bu o kadar elzem bir hak ki, hepimizi ilgilendiriyor.  Bu yüzden ne olur, sol gösterip sağ vurmayı 90 yıllık bir gelenek haline getiren, açık ara her önemli dönemeçte saçmalayan CHP'yi ve Kılıçdaroğlu'nu en azından lütfen bu dönemeçte ciddiye almayın. HDP'lilerin dokunulmazlığını hepimiz adına savunun.

8 Nisan 2016 Cuma

erkeklerin duygularıyla dalga geçmek



Yukarıdaki tespiti görseliyle birlikte paylaştım ve başımın kibar belası Muharrem Sarıkaya hemen itirazlarını dile getirdi.  Tiviti tıklayıp Muharrem'in yorumlarına doğrudan ulaşabilirsiniz.  Kısaca özetlemek gerekirse Muharrem "çirkin olduğu için feminist olan kadın" hikayesiyle "reddedildiği için anti-feminist olan erkek" hikayesinin eşit derecede sorunlu olduğunu ve problemin asıl kaynağı olarak ataerkiyi görmemizi engellediğini düşünüyor.


Kimsenin duygularıyla dalga geçmek gibi özel bir derdim yok ve kadın erkek hepimizin bu dünyada aradığı aşkı, aşkları, dostlukları, arzuladığı anları ve bilimum ilişkileri bulmasını dilerim.  Sevgiye erişimin hepimizin hakkı olduğuna inanıyorum.  İnsanların kalp kırıklıklarıyla dalga geçmenin doğru olduğunu düşünmüyorum vs.   Tüm bunlara rağmen biz erkeklerde olan  "eril hak görme"  / "male entitlement" denen şeyi tüm yönleriyle ele almamız gerektiğinde ısrarcıyım.   Cinsiyetçilik evet erkeklerin hayatını da acınası bir hale getiriyor.  Biz erkeklere kimse duygusal bir eğitim verme ihtiyacı hissetmiyor. Reddedilmeyi, acımızı, hayatın istediğimiz gibi gitmemesi, kadınların her an özlemini kurduğumuz tepkileri vermemesi karşısında ne tepki vermemiz gerektiğini çoğu durumda bilmiyor oluyoruz. Ve canını yakan şeyin adını koyamayan bebekler gibi en geniş genellemeler üzerinden öfkemizi şekillendiriyoruz. 


.... neyse şimdi çıkmam lazım. Bu yazıya devam edeceğim sonrasında.

4 Nisan 2016 Pazartesi

yok artık Otisabi'ye de mi?

Yılmaz Aslantürk'ün yarattığı, çizgi dünyasının tanınmış karakterlerinden Otisabi çoğu zaman gözlerden kaçsa da cinsiyetçilik bakımından oldukça sorunlu bir tipleme.  Nedenlerini bu kısa twitter makalesinde anlatmaya çalıştım. 
 







Ben bunları yazdıktan sonra yazdıklarım Yılmaz Aslantürk'ün dikkatine gelmiş. Ya takipçileri tarafından ya da kendi bakınmasının sonucu. Bana verdiği cevap da bu. Eleştiriye kapı duvar. Benim yorumum da altta.



Sonra bu tartışma biraz daha uzadı. "Ekşi Seksisttir" nickli arkadaşım da tartışmaya katıldı ve Otis'in tecavüz kültürüne katkısından bahsetti. 





Elbette kadınların nesneleştirilmesi başlı başına bir sorun ve nesneleştirmeyi yalnızca tecavüz kültürünü beslemesi nedeniyle eleştirmiyoruz. Kadınların erkekler tarafından aptal, yüzeysel, sahtekâr ve insan dışı resmedilmeleri yeterince sinir bozucu. Kadınlarla erkeklerin gündelik temaslarını (bakkal alışverişinden tutun, ofis hayatına kadar) bir çok alanda etkiliyor, kadınlar için hayatı zorlaştırıyor. Otis'in strateji ve taktik dehası hikayeleriyle şekillenen erkekler kadınlara gündelik cinnetler geçirtmek için balya balya gezegene servis ediliyor. Ama evet bütün bunların da ötesinde evet tecavüz kültürünü de besliyor. Şu şekilde: