Sevgili Enes
Sayın'la Ermeni Soykırımı'nın inkârı üzerine yaptığımız twitter tartışmasında
konu daha geniş cümleleri gerektirdi. Enes izninle aşağıdaki şekilde
cevap vermiş olayım.
Soykırım’ı
inkâr eden herkesi aynı düzeyde suçlamıyorum elbette. Soykırım bir gerçek,
bunun inkarı bir yalan. Ama yer yalanda
olduğu gibi bu yalanı söyleyen ve söylemeye devam eden bir grup yalancı var, bir de söylenmeye
devam edilen yalana inanan kandırılmış bir grup var. Kendilerini siyasi olarak ifade etmeye
başladıklarında –yalanın doğası gereği- yalancılarla kandırılmışlar aynı şeyi
söylüyor, aynı konuya itiraz ediyor, aynı saçma argümanları ileri sürüyorlar. Ve
her politik tartışmada olduğu gibi gücümün yettiğince karşımdaki insan hangi
gruptandır anlamaya çalışıp birincisine dahilse kendisini karşıma almam,
ikincisine ait ise ikna edilebilir olduğuna kanaat getirip kendisine hak ettiği
eşitler arası tartışmayı sunabilmem gerekiyor.
Bunu mutlaka yapmam / yapmamız lazım ve söylediğine kesinlikle
katılıyorum: inkârı savunan herkes nefret suçu işleme bilinciyle yapmıyor bunu.
Ama bu zaten
nefret söyleminin genel sorunu. Nefret
söylemini dile getiren ya da olumlayan herkes kötü bir şey yaptığına inanarak
icra etmiyor bunu. Kadın düşmanı mizahın
zararsız olduğunu düşünen erkekler ya da homofobik söylemin tehlikesinin fazla
abartıldığını düşünen hetero bireyler kendilerinin kötü insanlar olduklarını
düşünmüyorlar. Ve çoğu durumda da
değiller belki de, ama konu bu değil.
Konu iyiniyetli veya kötüniyetli bir şekilde dile getirmiş olsunlar,
savundukları şeyin kendisinin kötüniyetli bir şey olması, kötü, korkunç ve
insanlık karşıtı bir şey olması.
Soykırım
konusunun Türkler ve Ermeniler tarafından çözülmesi gerektiğine ilişkin
yorumuna katılamıyorum. Bence üzerinde
biraz düşündükten sonra sen de katılmayacaksın kendine. Ortada bir suç var. Bir katliam var. Ve katliamın iki tarafına eşit söz hakkı, eşit
yaptırım talep etme hakkı, kısaca eşit muamele talep ediyorsun. Cinayet işlemeye çalışan bir insan ve ondan
kaçmaya çalışan birini yolda gördüğün zaman sanırım ikiniz aranızda halledin
üçüncü kişi karışmasın demezsin? Ama soykırım
sözkonusu olduğunda Türklere Ermenilerle eşit söz hakkı verme hakkın olduğun
sonucuna varıyorsun? Bence bu çok hatalı.
Soykırım
bizden önce olmuş bitmiş bir şey değil. Doğru Soykırım 1915’de başladı ve
kurbanların büyük bölümü ilk 5 yıl içinde katledildi. Ama inkar devam ettikçe devam eden kısmını
gözden kaçırmamak lazım. Kısaca
hatırlatmak gerekirse Ermeniler’in dedelerimiz tarafından el konulan malları
halen bizim neslimiz tarafından kendilerine geri verilmiyor, Ermeniler’in dedelerimiz tarafından çalınan
toprakları –Van bir Ermeni şehriydi mesela- halen bizim neslimiz tarafından
zaptedilmeye devam ediyor, Ermeniler’in
bizim dışımızdaki halklardan Soykırım’ın ve acılarının tanınması için talep
ettikleri yardımlar halen bizim neslimiz tarafından en kötücül pazarlıklarla
engellenmeye devam ediyor, bu ülkede
yaşayan Ermeniler halen bizim neslimiz tarafından öldürülüyor ve ölüm tehdidine
maruz bırakılıyor. … kısaca hayır,
bizden önce olmuş bitmiş bir şeye bakmıyoruz.
Sonuçlarından, kötülüklerinden ve ayrıcalıklarından halen bu neslin
Türkleri olarak yararlanmaya devam ediyoruz.
İnsanlığımızı ve masumiyetimizi korumamız ancak bu gerçeklikle
yüzleşmemizle mümkün, daha azıyla değil.
Son olarak ait
olduğu kimliğin bir insanı o kimliğin mensubu öncüllerin veya diğer çağdaşı
üyelerin suçlarından ortak bir sorumluluk yaratmaması gerektiğini
belirtmişsin. Kimsenin kimseyi suçlamak
konusunda aşırı bir çaba gösterdiğini sanmıyorum. Ama ayrıcalık kavramı üzerinde daha fazla
düşünmemiz gerektiğinde ısrarcıyım. Bir
erkek olarak aynı cinsiyeti paylaştığın diğer kadın düşmanı erkeklerin
suçlarından kendini ayrıştırmaya çalışmakla aynı şey değil mi bu? Cinsiyetçilik örneğinde de elbette sen o
erkeklerden değilsin, ama bu konuda sorumluluk alıp o erkeklerin yüzleşmesini
ve dönüşmesini sağlamak yerine kadınlara dönüp nasıl ki “beni o erkeklerle bir
tutma” narası atmıyorsak ırkçılık konusunda da almamız gereken tavır aynı
olmalı. Ermeni halkı özellikle Hrant’ın
cenazesinde ilk defa kendisini kitlesel olarak gösteren “Hepimiz Ermeniyiz”
diyen ırkçılık karşıtı Türklerin varlığını biliyor ve bu varlığın yarattığı
umut ışığını Ermeni aydınları ulusal ve uluslararası ortamda zaten dile
getiriyorlar. Burada en son yapmamız
gereken şey bu kitlesel barış sesini büyütmek için elimizde fırsat varken bu
enerjiyi “ama hepimizi aynı kefeye koymayın, bozuluyoruz, bu insanlık dışı”
serzenişine ayırmak. Bu serzeniş hem doğru değil… hem de nasıl desem… biraz kibirli bir
hareket olur sanki.
Kimliğimiz
bizim kim olduğumuzu belirlemez, ama ne olduğumuzu belirler. Heteroseksüel natrans bir erkek olmam, bir
Türk olmam, bir Alevi olmam, bir ateist olmam, ne karakterde bir insan olduğum
hakkında bir şey söylemez, söylememeli.
Ama madalyonun diğer yüzüne baktığında, bu kimliklerin yarattığı
ayrıcalık alanlarının da benim karakterimle bir ilgisi yok. İyi bir Alper de olsam hıyar bir Alper de
olsam kimliğimin bana bahşettiği ayrıcalıklarla – ya da tam tersi baskılarla –
varım. Bu ayrıcalıklarla ısrarlı bir
yüzleşme ve mücadele içine girdiğim ölçüde karakterim hakkında söyleyecek birkaç
söz edinebilirim. Bunu yapamadığım ve de
yapmadığım ölçüde ise o ayrıcalıkların beni belirlemesine izin vermiş olurum.
Enes ben
şahsen dünyanın daha iyi bir yer olacağına naif bir şekilde inanıyorum. Irkçılığı, soykırımı, cinsiyetçiliği hiç
konuşmayacağımız, birbirleriyle dargınlığı olan her iki kişinin sorunu kendi
aralarında çözebileceği medeniyete erişeceğimize ve kimlik gibi kategorilere
hiç ihtiyacımız kalmayacağına inanıyorum. Ama kimliklerin kaynaştığı sınıfsız o
dünyaya giden yol bugün var olan kimlikleri tüm yakıcılığıyla tanımamızdan
geçiyor....
Bencesi yani... Birbirimizi ikna ettiğimiz noktaları artırabilmek dileğiyle. Sevgiler. Alper.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder